Otizm, çocuğun beyin işlevlerinde biyolojik veya organik defektin bulunduğu; sözel iletişimde bozukluk, sözel olmayan iletişimde sapma ve basmakalıp davranış, kısıtlı ilgi ve rutin davranışlarla belirli yaygın bir gelişimsel bozukluktur. Otizm ile ilgili ilk tanımlama 1943 yılında Leo Kanner tarafından yapılmıştır. 1943 yılından sonra otizmin psikolojik etmenlere bağlı olarak ortaya çıktığı düşünülmüş ve anne baba tutumları o dönemde şiddetle eleştirilmiştir. 1966 yılında Rimland ın araştırmaları ile otizmle ilgili nörobiyolojik bulgular bulunmuştur. ( Korkmaz, 2003:81)
Otizmin genel özelliklerinden bahsedecek olursak, yaşamın erken dönemlerinde başlayan ve devam eden; bireyin, sosyal ilişkileri, iletişim, davranış ve bilişsel gelişiminde problemlerle belirli bir gelişimsel bozukluktur. Erkeklerde kızlara oranla 4 kat daha sık rastlanır. Ciddi öğrenme güçlüklerinin yanında, normal veya normal altı zeka düzeyine sahip otistik bireylerde vardır. Araştırmalar sonucunda organik ve nörobiyolojik sebeplerle ilişkili olduğu saplanmıştır. Çoğu vakada yaşam boyu destek gerekebilir. Her yeni doğan bebek yaşamın ilk dönemlerinde otistik bir dönem geçirir. Bu dönemde bebek, çevresinde ki insan ve eşyalara karşı ilgisiz, uyaranlara karşı ise tepkisizdir. Birkaç hafta kadar devam eden bu dönem yavaş yavaş yerini çevre ile ilgilenme, uyaranlara tepki vermeye başlamayla sonlanır. (Mukaddes 2000; Özgür 2004)
Otistik bozuklukta klinik tablo 3 temel başlıkta ele alınır.
Sözel İletişimde Bozukluk: Otistik çocuklar iletişimin sözel ve sözel olmayan yanında ciddi güçlükler yaşarlar. Otistik çocukla karşılıklı iletişim ya çok azdır ya da yoktur. Sözel olmayan normal dışı bir iletişim, alt düzeyde kurulabilir. Sözel bir dil kullanılsa da bu değişiktir. Konuşmanın içeriği ve şekli farklıdır. Hayal gücünde yoksunluk belirgin bir nitelik taşır. Yapılan araştırmalar doğrultusunda 5 yaşına gelmiş otistik çocukların %50 75inde konuşmanın gelişmediği, geri kalan %25 50 otistik çocukların ise, konuşmaları gelişse bile kendine özgü bir dil kullandıkları görülmüştür. Kendine özgü bir dilin unsurlarında, zamirleri yerinde kullanmama, kendilerinden üçüncü tekil şahıs olarak söz etme, ekoali, perseverasyon ve neolojizm vardır. Otistik çocuklarda konuşma gelişse bile çocuk sosyal kaliteden yoksundur. (Mukaddes 2000; Özgür 2004)
Sözel Olmayan İletişimde Sapma Ve Gecikmeler ( Duygusal ve sosyal yetersizlik): Otistik çocuklar sıklıkla bebeklik çağından itibaren duygusal ve sosyal gelişimlerinde kısıtlılıklar yaşarlar. Çoğunlukla kendi halindelik vardır, çocuk çevresinde ki bireylerin farkında olamayabilir. Kendisinin rahat ve güvende olabileceği ortamı seçme becerisinden yoksundur. Çocuk diğer akranları ile arkadaş ilişkilerinde yetersizdir ve ilgisizdir. Göz kontağı kurmaktan kaçınır. Daha bebeklik çağında kucağa gelmeye ilgi duymaz. Taklide yönelik oyunları oynamaz. Otistik çocukların ortak özelliklerinden olan bir diğer husus ise periferik bakışlar sunmalarıdır. Yüz ifadelerinde ki donukluk zaman zaman alışılmadık tepkilere dönebilir. Bir uyaran olmaksızın gülebilirler veya ağlayabilirler. (Korkmaz 2003)
Basmakalıp Davranış Örüntüsü, Kısıtlı İlgi Alan Ve Kendi Rutinlerine Sıkı Biçimde Bağlı Olma:
Basmakalıp davranışların başlangıcı okul öncesi yıllarda kendini gösterir. Örneğin, dönen nesneleri döndürmek, çamaşır makinesi gibi dönen eşyalara özel ilgi, ellerini kanat çırpar gibi sallamak, el sallamak ve parmak ucunda yürümekdir. Çocuğun ilgi alanlarında ki gariplik gözle görülecek kadar açık bir şekildedir. Özel ilgileri; telefon numaraları, haritalar, doğum tarihleri gibi şeyler olabilir. Otistik çocuk kendi rutinlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Günlük işleri hep aynı şekilde yapmak ister. Yemek yediği zaman bile aynı ritüellerini yeniler. Hep aynı yoldan yürümek ister. Yeni şeylere direnç gösterir. Mesela yeni bir kıyafet veya yeni bir eşya ona huzursuzluk verebilir. Odasında, evde eşyaların yeri değişirse rahatsızlık hisseder. Aynı müziği veya çizgi filmi defalarca izlemek ister ve hiçbir sıkılma belirtisi göstermez.