Ailelerimizden gelen talep doğrultusuda engelli öğrencilerimiz için tam gün bakım ve eğitim sınıfımızı açtık. Bu sınıfta uygulamalı yaşam ortamı yaratarak çocuklarımızın kendi evlerinde kendilerinden beklenen görevleri daha iyi ve eksiksiz yapmalarını sağlamayı hedefliyoruz. Bu sınıfımızda kendilerine ait gerçek bir mutfak, o sınıfın kullanımına ait bir tuvalet, Yemek yeme adeti kazandıracağımız bir masa ve çevresinde oturma grupları ile kendi giysilerini katlayıp koyacağı bir elbise dolabı bulunmaktadır. Amacımız çocuklarımızın evlerindeki kendilerine ait yaşam ortamlarının benzerini burada oluşturmak ve onlara sık sık pratik yaptırarak evlerinde kendi işlerini kendilerinin yapmasını sağlamaktır.
800 m2 alanda kurulu iki katlı kurumumuz 2005 yılından bu yana Gaziosmanpaşa ilçesinde faaliyet göstermektedir. Kurucularımızın birinin uzman psikolog diğerinin de içmimar olmasından dolayı kurumumuzun hem eğitim standartları hem de fiziki standartları yüksektir. Ayrıca içinde bulunduğumuz binamızda bizden başka sağlık birimleride bulunmaktadır. Bunlar, Plevne Aile Sağlığı Merkezi ve Gaziosmanpaşa Belediyesi Kadın Sağlığı Merkezidir. Binamız bu görünümü ile tam bir sağlık ve eğitim birimi niteliği kazanmıştır. Kurumuza ait terasımızda ailelerimiz çocukları eğitim alırken temiz hava alıp ikramlarımizdan faydalanabılmektedirler. Binamıza ait otoparkımız olduğundan park yeri sıkıntısı yaşamamaktayiz. Kurumuza gelen veya gelecek tüm ailelerimize acil şifalar diler. Bir an önce iyileşip normal hayatlarına dönmelerini tüm kalbimizle arzu ederiz.
Hipoterapi – at üstünde egzersiz sayesinde beden kaslarını çalıştırmayı hedef alan başarılı bir tedavi türü dur. Ata binme sürecinde vücudun tüm büyük kas gruplarını çalıştırılıyor. Bu refleks düzeyinde gelişen bir olay dır, çünkü atın sırtında iken binici onunla birlikte hareket eder, düşmemek için içgüdüsel olarak dengeyi kurmaya çalışır, böylece hem sağlıklı hem de hasar görmüş kaslar harekete geçer ,ve en önemlisi küçük binici aslında tedavi olduğu farkına varmaz, tedavi oyun gibi algılanır. Sonuç olarak Hipoterapinin sağladığı faydalar:
•Çeviklik artışı;
•Hareket arası koordinasyon artışı;
•Kasların gelişmesi ve güçlenmesi;
TEDAVİ YÖNTEMİ
Hipoterapi iki faktör aracılığı ile insana etki ediyor – Biyomekanik ve Psikojenik. Bir at dakikada yaklaşık yüz titreşimsel sinyal biniciye aktarabiliyor, refleks düzeyde binici de nerede ise tüm kas grupları çalıştırılır, ince motor becerilerinin gelişimini uyarır, karmaşık, hassas ve net hareketlerin oluşumu sağlanır.
Ata binmek, 4 resim birden çizilmesine benzer – binici iki el ve iki ayak ile farklı hareketler yapmak zorunda (tek elle bir daire öbür elle ise kare çizmeye deneyin! ) – Hipoterapinin bu en önemli etkisi diğer hareketli tedavi yöntemleri ile elde edilemez!
Atın sıcaklığı insan sıcaklığına nazaran 1,5-2C° daha yüksek tır, bu yüzden at “ısıtmalı masaj aletin” görevini görüyor-ayak kaslarına masaj yapılıyor, kan basıncı artıyor ve kalça bölgesinde ısınma söz konusudur ki bu ısınma prostat tedavisinde dâhil çok etkili sonuçlar veriyor.
Binicinin iç organların aktivitesini uyaran belirli kas refleksleri aktif hale geliyor, bu yüzden Hipoterapinin etkili olduğu gastrointestinal (mide ve bağırsak )sistemin düzelmesi (kabız, ishal), kardiyovasküler hastalığı (kalp ve damar hastalıkları), postinfarction (felç sonrası ) tedavisi günümüzde mümkün dur.
Çok yönlü etkisi, eş zamanda tekrarlayan karmaşık hareketlerin birleşimi, bir at ile bir çocuğun iletişimi, pozitif psikoterapi etkisi, Hipoterapinin benzersiz bir tedaviye dönüşmesine sağlar.
•Felç
•Konsantrasyon eksikliği (dikkati toplayamamak)
•Hiperaktivite
•Otizm
•Omurga rahatsızlıkları vs.
•Mongolizm
•Zekâ geriliği
•Kas iskelet sistemi hastalıkları
•Enfarktüs sonrası
•Beyin kanaması sonrası
•Beyin yorgunluğu
•Nevroz(psikolojik bozukluğu)
•İşitme ve görme bozukluklarında
•Ameliyat sonrası tedavi amaçlı
•Sosyalleşme amaçlı
•Kronik prostat
•Multipl skleroz
•Bazı jinekolojik hastalıklar
•Obezite (şişmanlık)ve selülit (ilaçsız tedavi)
Hİpoterapi tedavisi benzersiz bir uygulamadır, küçük binici aslında tedavi olduğu farkına varmaz, tedavi oyun haline gelir. At, bir spor aleti değil dır, asla bıktırmaz! Psikojenik faktörler sayesinde kendi dünyasından çıkıp, gerçek dünyaya uyum sağlama yeteneği artar. Ruhsal bozuklukları olan bir hasta için atın sırtında olmak çekici gelir-“Ben yukarıdayım, onlar aşağıda”, Psikoterapi’nin temel ilkeleri sağlanıyor: aynı yer ve kişiler, aynı zaman ve aynı eylemler. At ile etkileşim beden dili boyutunda geçer, hasta kendine ayıt güvendiği dünyanın içinde kalma şansına sahip, aynı zamanda sınırlarını aşıp dış dünyaya da uyum sağlamaya başlıyor. Çocuğun kendine olan güveni artıyor, büyük, güçlü ve zarif hayvan onu dinliyor ve komutları yerine getiriyor!
Hipoterapi -can ve beden için dört dörtlük bir tedavi türüdür!
Ata yaklaşıp onu sevmek bile insanın baş ağrısını ve yorgunluğunu alıyor. Atlar doğadan çok güçlü bir biyoenerji alanına sahiptirler, doğada sadece iki canlı tür insana pozitif enerji aktarabilme yeteneğine sahip: atlar ve yunuslar, bu tür tedavilerin medikal olmadığı için yan etkisi de yoktur, acı vermez ve iç huzursuzluğu yaratmaz, sadece pozitif hisler ve duygular bırakır. Hollanda, İsveç ve İngiltere’de hipoterapi kraliyet ailelerin himayesi altındadır. Tabii ki, hipoterapi her derde deva değildir, bilinçli yapılmadığı sürece beklenen etki vermez.
Kontrendikasyonlar: çocuğun hayvan korkusu olması, at kılına karşı alerji, cilt hastalıkları, akut inflamatuar bulaşıcı hastalıklar, bunun için Hipoterapi öncesi doktorunuza danışmalısınız.
•Kapsamlı gelişim bozuklukları ve diğer hastalıklar;
Çalışmaların temel sonuçları:
•Artan hareketlilik ve eklem hareket açıklığı, motor koordinasyonun geliştirilmesi, spastisitenin azalması, denge (özellikle atın sırtında iken), dil ve konuşmanın gelişmesi ve ince motor becerileri (ellerin ve parmakların kasları gelişmiş olması), dolayısıyla yaşam şeklinin performansın artması, yeteneklerinin gelişmesi, fiziksel strese karşı dayanıklılığın artması;
•Kasların çevikliği;
•Kendine güvenin artması, aktif olması, , öğrenme ve dikkat toplamada ilerleme;
•Hasta çocukların iletişim çevresinin genişletilmesi, duygusal dikkatini kendi üzerinden at üzerine toplamak (“ben hastayım, herkes benimle ilgilenmek zorunda” ) öbür yandan elebaşının yardımı ile çocuk kendi başına atla ilgilenmeyi öğrenir, yeni beceriler kavrar(at bakımı, binicilik).
Moskova’da eğitimini alarak ülkemizde gerçek ve doğru hipoterapi uygulamaları yapmak isteyen ve bu işi amaç edinen Rus eğitmenlerimizle hipoterapi çalışmalarımız başladı.
Hipoterapi – at üstünde egzersiz sayesinde beden kaslarını çalıştırmayı hedef alan başarılı bir tedavi türüdür. Ata binme sürecinde vücudun tüm büyük kas gruplarını çalıştırılmaktadır. Bu refleks düzeyinde gelişen bir olaydır, çünkü atın sırtında iken binici onunla birlikte hareket eder, düşmemek için içgüdüsel olarak dengeyi kurmaya çalışır, böylece hem sağlıklı hem de hasar görmüş kaslar harekete geçer ,ve en önemlisi küçük binici aslında tedavi olduğu farkına varmaz, tedavi oyun gibi algılanır. Hipoterapinin sağladığı faydalar:
•Çeviklik artışı;
•Hareket arası koordinasyon artışı;
•Kasların gelişmesi ve güçlenmesi;
TEDAVİ YÖNTEMİ
Hipoterapi iki faktör aracılığı ile insana etki ediyor – Biyomekanik ve Psikojenik. Bir at dakikada yaklaşık yüz titreşimsel sinyal biniciye aktarabiliyor, refleks düzeyde binici hemen hemen tüm kas grupları çalıştırılır, ince motor becerilerinin gelişimini uyarır, karmaşık, hassas ve net hareketlerin oluşumu sağlanır.
Ata binmek, aynı anda 4 farklı şekil çizilmesine benzer – binici ata binerken iki el ve iki ayak ile farklı hareketler yapmak zorundadır. Tek elle bir daire öbür elle ise kare çizmeye deneyin! ne kadar zor olduğunu göreceksiniz . Hipoterapinin bu en önemli etkisi diğer hareketli tedavi yöntemleri ile karşılaştırılamayacak kadar etkilidir.
Atın sıcaklığı insan sıcaklığına nazaran 1,5-2C° daha yüksek tır, bu yüzden at “ısıtmalı masaj aletin” görevini görüyor-ayak kaslarına masaj yapılıyor, kan basıncı artıyor ve kalça bölgesinde ısınma söz konusudur ki bu ısınma prostat tedavisinde dâhil çok etkili sonuçlar veriyor.
Binicinin iç organların aktivitesini uyaran belirli kas refleksleri aktif hale geliyor, bu yüzden Hipoterapinin etkili olduğu gastrointestinal (mide ve bağırsak )sistemin düzelmesi (kabız, ishal), kardiyovasküler hastalığı (kalp ve damar hastalıkları), postinfarction (felç sonrası ) tedavisi günümüzde mümkün dur.
Çok yönlü etkisi, eş zamanda tekrarlayan karmaşık hareketlerin birleşimi, bir at ile bir çocuğun iletişimi, pozitif psikoterapi etkisi, Hipoterapinin benzersiz bir tedaviye dönüşmesine sağlar.
•Felç
• Denge yeteneğini kazanma çalışmalarında
•Konsantrasyon eksikliği (dikkati toplayamamak)
•Hiperaktivite
•Otizm
•Omurga rahatsızlıkları vs.
•Mongolizm
•Zekâ geriliği
•Kas iskelet sistemi hastalıkları
•Enfarktüs sonrası
•Beyin kanaması sonrası
•Beyin yorgunluğu
•Nevroz(psikolojik bozukluğu)
•İşitme ve görme bozukluklarında
•Ameliyat sonrası tedavi amaçlı
•Sosyalleşme amaçlı
•Kronik prostat
•Multipl skleroz
•Bazı jinekolojik hastalıklar
•Obezite (şişmanlık)ve selülit (ilaçsız tedavi)
Hipoterapi tedavisi benzersiz bir uygulamadır, küçük binici aslında tedavi olduğu farkına varmaz, tedavi oyun haline gelir. At, bir spor aleti değil dır, asla bıktırmaz! Psikojenik faktörler sayesinde kendi dünyasından çıkıp, gerçek dünyaya uyum sağlama yeteneği artar. Ruhsal bozuklukları olan bir hasta için atın sırtında olmak çekici gelir-“Ben yukarıdayım, onlar aşağıda”, Psikoterapi’nin temel ilkeleri sağlanıyor: aynı yer ve kişiler, aynı zaman ve aynı eylemler. At ile etkileşim beden dili boyutunda geçer, hasta kendine ayıt güvendiği dünyanın içinde kalma şansına sahip, aynı zamanda sınırlarını aşıp dış dünyaya da uyum sağlamaya başlıyor. Çocuğun kendine olan güveni artıyor, büyük, güçlü ve zarif hayvan onu dinliyor ve komutları yerine getiriyor!
Hipoterapi -can ve beden için dört dörtlük bir tedavi türüdür!
Ata yaklaşıp onu sevmek bile insanın baş ağrısını ve yorgunluğunu alıyor. Atlar doğadan çok güçlü bir biyoenerji alanına sahiptirler, doğada sadece iki canlı tür insana pozitif enerji aktarabilme yeteneğine sahip: atlar ve yunuslar, bu tür tedavilerin medikal olmadığı için yan etkisi de yoktur, acı vermez ve iç huzursuzluğu yaratmaz, sadece pozitif hisler ve duygular bırakır. Hollanda, İsveç ve İngiltere’de hipoterapi kraliyet ailelerin himayesi altındadır. Tabii ki, hipoterapi her derde deva değildir, bilinçli yapılmadığı sürece beklenen etki vermez.
Kontrendikasyonlar: çocuğun hayvan korkusu olması, at kılına karşı alerji, cilt hastalıkları, akut inflamatuar bulaşıcı hastalıklar, bunun için Hipoterapi öncesi doktorunuza danışmalısınız.
•Kapsamlı gelişim bozuklukları ve diğer hastalıklar;
Çalışmaların temel sonuçları:
•Artan hareketlilik ve eklem hareket açıklığı, motor koordinasyonun geliştirilmesi, spastisitenin azalması, denge (özellikle atın sırtında iken), dil ve konuşmanın gelişmesi ve ince motor becerileri (ellerin ve parmakların kasları gelişmiş olması), dolayısıyla yaşam şeklinin performansın artması, yeteneklerinin gelişmesi, fiziksel strese karşı dayanıklılığın artması;
•Kasların çevikliği;
•Kendine güvenin artması, aktif olması, , öğrenme ve dikkat toplamada ilerleme;
•Hasta çocukların iletişim çevresinin genişletilmesi, duygusal dikkatini kendi üzerinden at üzerine toplamak (“ben hastayım, herkes benimle ilgilenmek zorunda” ) öbür yandan elebaşının yardımı ile çocuk kendi başına atla ilgilenmeyi öğrenir, yeni beceriler kavrar(at bakımı, binicilik).
Bahçelievler’de Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı eğitim veren yüksek eğitim ve fiziki standartlara sahip anaokulumuz 2012-2013 eğitim öğretim yılına yeni kadromuz ve aramıza katılan yeni öğrencilerimizle başlamanın heyecanını yaşıyoruz. Eğitim sektöründe uzunca bir zamandır elde ettiğimiz kazanımları dinamik ve tecrübeli eğitim kadromuzla beraber küçük misafirlerimizi ve siz ailelerimizi bekliyoruz. Adımızdan da anlaşıldığı gibi içinde yaşadığımız çevreye, kültüre ,sanata duyarlı bunun yanısıra teknoloji ve bilimi yakından takip eden bir programımız bulunmaktadır. Eğitim programlarımız ve sınırlı kontenjanımız hakkında daha detaylı bilgi almak isteyen velilerimiz www.dogafenanaokulu.com adlı web sitemizden veya 0 506 6903498 numaradan kurucumuz ve müdürümüz Uz. Psikolog Kadriye Özpıranga YÜRÜT den bilgi alabilirler.
HAKKIMIZDA Önce çocuk dedik… Çocuk olduk hayaller kurduk, yetişkin gözlüklerimizi çıkardık çocuk dünyasına daldık. Bu sonsuz dünyanın içinde çocuklarımızın elinden tutarak yolumuzu bulduk. Gizem dolu bu dünyada yolumuza devam ederken 17 yıllık tecrübe ve birikimlerimizle harmanladığımız keşiflerimizi paylaşmak ve nice keşfedeceklerimizi yaşatmak için ‘’DOĞAFEN Çocuk Akademisi’’ ni kurduk. KURUCUMUZ UZM. PSİKOLOG KADRİYE ÖZPIRANGA YÜRÜT 1972 Edirne doğumlu. 1994 yılında Hacettepe Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olduktan sonra yüksek lisansını Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinde tamamladı. Mezuniyetinden sonra çeşitli hastane ve kurumlarda staj ve çalışmalarda bulundu. 17 yıllık meslek hayatının özellikle son 14 yılını çocuklara yönelik yaptığı çalışmalarla geçirdi. Çalışma alanlarının içinde • Çocuk-ergen ve aile terapistliği • Zeka ve gelişim testleri • Oyun terapisi • Farklı gelişenlerde özel eğitim danışmanlığı • Çocuk ve ergenler için yaşam koçluğu bulunmaktadır. EĞİTİM PROGRAMLARIMIZ Kaynağımız çocuk, doğamız çocuk, önce çocuk.Yaşayarak ve keşfederek öğrenme sürecinde, çocukların çok yönlü gelişimlerini destekleyen, onlara özgü bir program hazırladık. Onların dünyasına eğitimi, oyun ve eğlence ile dahil ettik. Doğru bilgiye ulaşmanın yolunu eğitim koçları ile birlikte keşfederek, deneyerek ve yaşarak öğrenecekler. Öğrenmek zorunda oldukları için değil, öğrenmeyi istedikleri için öğrenecekler. Taklitten ve ezberden uzak, bir birey olmanın ve daha da önemlisi kendini keşfetmenin mutluluğunu yaşayacaklar. ‘’Başarı özgüveni, mutluluk her ikisini de pekiştirir’’ düşüncesiyle çocuk doğasının değişkenliğini bir kalıp içine almadan, gelişim süreçlerini destekliyor ve çocuk olmanın önceliğini her şeyi ile onlara veriyoruz. EĞİTİM SİSTEMİ Eğitim sistemimiz FROEBEL-GEMS-ROUSSEAU UYGULAMALARI sentezinden oluşmaktadır. Bu sentezde ‘’Doğal uyarıcıların bulunduğu aktif öğrenme ortamında yaşayarak ve keşfederek öğrenme’’ esas alınır. Bu sisteme yardımcı olarak kulandığımız eğitimler; Proje tabanlı eğitim, okuma-yazma hazırlık eğitimi, yaşayan değerler (sevgi-saygı-paylaşım-barış) eğitimi ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın onaylı eğitim programıdır. ETKİNLİKLERİMİZ Eğitim etkinliklerimiz ve branş derslerimiz • Fen ve doğa etkinlikleri • İngilizce dil etkinliği • Türkçe dil etkinliği • Eğlenceli matematik • Organik bahçe, tarım etkinlikleri • Orf (ritim) etkinliği • Denge ve hareket ekinliği • Eğitici drama • Görsel sanat etkinlikleri • Bale • Spor etkinlikleri • Sihirli mutfak • Aletli müzik çalışmaları • Yaratıcı oyun etkinlikleri • Yoga Soysal Etkinliklerimiz • Gezelim, görelim, eğlenelim, öğrenelim • Kültürümüzü ve yaşadığımız kenti tanıyalım • Sanatın içinde olalım • Piknik yapıp, uçurtma uçuralım Aile Etkinliklerimiz • Çocuk olmak, çocuğumuzu anlamak etkinlikleri • Aile-çocuk katılımlı etkinlik günleri • Eğitim seminerleri • Aile danışmanlığı hizmetleri • Psikolojik danışmanlık Etkinlik Köşelerimiz • Bilim köşesi • Mutfak ve evcilik köşesi • Tamir köşesi • Kukla ve drama köşesi • Trafik köşesi • Blok köşesi • Alış-veriş köşesi • Renkli kütüphane
Kurumlarımızda WISC-R sertifikalı psikologlarımız tarafından yapılan testlerin amacı öğrencilerin çeşitli alanlardaki yeteneklerini ve gelişim seviyelerini tespit etmektir. Testlerin sonuçlarına göre öğrencilerin durumlarına uygun eğitim almaları sağlanabilmektedir. WISC-R testinin bize verdiği sonuçlara göre öğrencilerin eğitim ve öğretim hayatlarını sağlıklı olarak yönlendirme şansımız olabilmektedir.
WISC-R testi genelde zeka testi olarak bilinse de aslında 6-16 yaş arası çocuların çeşitli alanlardaki becerilerini ölçmeye yarayan çok önemli bir testtir. Testi uygulama süresi yaklaşık iki saattir. WISC-R Testi aynı zamanda öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği ve hiperaktivite, beynin sağ-sol hemisferlerindeki nörolojik sıkıntılar ve daha bir çok alanda veri sağlar. Testi uygulayan psikoloğun (bu testin sertifikası ve uygulama yetkisi sadece psikologlara verilmektedir) sertifikalı olması son derece önemlidir. Zira bu testi uygulamaya ehliyeti olmayan bir kişi tarafından uygulanırsa çok yanlış sonuçlar alınabilir ve ikinci uygulama en erken 6 ay sonra yapılabilir. Bu süre çocuğun durumuna göre daha da uzayabilir. Dolayısıyla yanlış sonuç alınan bir testin çocuk için ciddi zararları olabilir.
Kurumlarımızda WISC-R sertifikalı psikologlarımız tarafından yapılan testlerin amacı öğrencilerin çeşitli alanlardaki yeteneklerini ve gelişim seviyelerini tespit etmektir. Testlerin sonuçlarına göre öğrencilerin durumlarına uygun eğitim almaları sağlanabilmektedir. WISC-R testinin bize verdiği sonuçlara göre öğrencilerin eğitim ve öğretim hayatlarını sağlıklı olarak yönlendirme şansımız olabilmektedir.
Randevu ve fiyat bilgisi almak için telefonumuz 0 212 616 4090
Doğuştan gelen veya sonradan oluşan çeşitli fiziksel tabanlı rahatsızlıklar çocukluğun ilk yıllarında tedaviye başlanmadığı takdirde ileride telafisi mümkün olmayan kalıcı hasarlara yol açabilmektedir. Fizyoterapist eşliğinde yapılan bu çalışmalar hastanın özel durumuna yönelik programlar oluşturularak uygulanmaktadır. Bu programlarda engelli bireyin ailesinin istekleri ve talepleri de göz önünde bulundurularak alınan önlemlerle hastanın yaşam standartlarını artırmak ve kendi öz bakım becerilerini geliştirmek hedeflenmektedir. Aileleri bu konularda bilinçlendirmek ve bilgilendirmenin gereği açıktır. Zira fiziksel engelli bireyler yeterince önlem alınmaz ve fiziksel rehabilitasyon tedavisine tabi tutulmazlarsa ilerleyen yıllarda fazla kilo alınması ile beraber kalp rahatsızlıkları kollestrol ve buna bağlı hastalıkların en ciddisi olan felç tehlikesi taşımaktadır. Bu gibi rahatsızlıklar hayati tehlike içerdiğinden, tedavi ve bakım maliyetleri açısından da maddi yük getirmesinden dolayı engelli aileleri açısından çok daha fazla önem arz etmektedir. Engelli bireyler hangi yaşta olursa olsun onların yaşam kalitelerini yükseltmek ve onları sadece tüketen değil üreten konumuna getirmek amaçlanmalıdır. Bu hedeflere ulaşmak için onları mümkün olduğunca sağlıklı kılmanın gerekliliği ortadadır. Özel Beyaz Değişimler Rehabilitasyon Merkezi olarak bizler bu konunun bilincindeyiz ve tüm rehabilitasyon faaliyetlerimizi bu çerçevede sürdürmekteyiz.
Psikolojik ve nörolojik tabanlı olabildiği gibi genllikle günlük hayatımızda kullandığımız televizyon, bilgisayar ve dijital oyunların olumsuz etkileri de özellikle çocuklarımızın fiziki ve mental gelişimini etkilemektedir. En fazla konuşma ve algılama bozuklukları olarak karşımıza çıkan bu problemlere zamanında müdahale edilmediği durumlarda otizme kadar giden çok tehlikeli bir yola girebilmektedir. Bebeklik çağlarından başlayarak alacağımız küçük ama etkili önlemlerle bu olumsuzlukların üstesinden gelinebilmektedir. Aldığımız önlemlere ramen okul çağına gelen veya okula devam eden çocuklarımızda, gençlerimizde ve hatta yetişkinlerde konuşma problemlerine rastlayabilmekteyiz. Sosyal hayata olumsuz etkisi sebebiyle konuşma problemleri başarının önünde bir engel olarak dikilmektedir. Etkili ve akıcı konuşmanın önemi okulda ve iş hayatında öne çıkmaktadır. Eğitimcilerimiz tüm yaştaki ihtiyaç sahiplerine bu bilinçle çalışıp dertlerinden kurtulmaları için onlara yardım etmektedirler.
KONUŞMA BOZUKLUĞU ÇEŞİTLERİ:
ARTKÜLASYON VEYA SESLETİM BOZUKLUĞU: Çocuk ana dilinin bağımsız veya birleşik seslerini doğru ve anlaşılır şekilde çıkarmıyorsa, çıkardığı sesler kendi yaşıtlarının çıkarması gereken seslerden farklılık gösteriyorsa bu konuşma bozukluğuna artkülasyon bozukluğu denir.
HIZLI ve KARMAŞIK KONUŞMA: Konuşmalar genelde düzensiz, karışık ve anlaşılır olmamakla birlikte kişi genelde yaptığı hatanın farkında olmaz. Kekemelikten farklı olarak bu kişilerde konuşma zorluğundan dolayı oluşan farklı yüz ve vücut hareketleri (tik diye de adlandırdığımız) yoktur.
KEKEMELİK: Genelde küçük yaşta psikolojik nedenlere bağlı olarak oluşan, konuşma ritminin düzensizliği olarak da tanımlanan bir konuşma bozukluğudur. Gereğinden fazla duraksamalar, hece tekrarları veya cümleye başlayamama şeklinde oluşur. Bu kişiler genellikle çok başarılı olmakla birlikte kaygı ve konuşma korkusu taşırlar.
GECİKMİŞ KONUŞMA: Çocukların beklenen zamanda dil gelişimini tamamlamaması, kendini ifade etmede güçlük yaşaması gecikmiş konuşma veya bebeksi konuşma olarak da adlandırılır.
AFAZİ: Yetişkinlerde beyin travması veya felç sonrası da görülebilen bir konuşma bozukluğudur. Ayrıca dil gelişimi tamamlanmış olan çocuklarda da beyin sarsıntısı sonrası düşünceleri düzenleme, anlatma veya anlama zorluğu şeklinde de görülebilen söz yitimi olarak da adlandırılan bir konuşma bozukluğudur.
Psikolojik ve nörolojik tabanlı olabildiği gibi genllikle günlük hayatımızda kullandığımız televizyon, bilgisayar ve dijital oyunların olumsuz etkileri de özellikle çocuklarımızın fiziki ve mental gelişimini etkilemektedir. En fazla konuşma ve algılama bozuklukları olarak karşımıza çıkan bu problemlere zamanında müdahale edilmediği durumlarda otizme kadar giden çok tehlikeli bir yola girebilmektedir. Bebeklik çağlarından başlayarak alacağımız küçük ama etkili önlemlerle bu olumsuzlukların üstesinden gelinebilmektedir. Aldığımız önlemlere ramen okul çağına gelen veya okula devam eden çocuklarımızda, gençlerimizde ve hatta yetişkinlerde konuşma problemlerine rastlayabilmekteyiz. Sosyal hayata olumsuz etkisi sebebiyle konuşma problemleri başarının önünde bir engel olarak dikilmektedir. Etkili ve akıcı konuşmanın önemi okulda ve iş hayatında öne çıkmaktadır. Eğitimcilerimiz tüm yaştaki ihtiyaç sahiplerine bu bilinçle çalışıp dertlerinden kurtulmaları için onlara yardım etmektedirler.
KONUŞMA BOZUKLUĞU ÇEŞİTLERİ:
ARTKÜLASYON VEYA SESLETİM BOZUKLUĞU: Çocuk ana dilinin bağımsız veya birleşik seslerini doğru ve anlaşılır şekilde çıkarmıyorsa, çıkardığı sesler kendi yaşıtlarının çıkarması gereken seslerden farklılık gösteriyorsa bu konuşma bozukluğuna artkülasyon bozukluğu denir.
HIZLI ve KARMAŞIK KONUŞMA: Konuşmalar genelde düzensiz, karışık ve anlaşılır olmamakla birlikte kişi genelde yaptığı hatanın farkında olmaz. Kekemelikten farklı olarak bu kişilerde konuşma zorluğundan dolayı oluşan farklı yüz ve vücut hareketleri (tik diye de adlandırdığımız) yoktur.
KEKEMELİK: Genelde küçük yaşta psikolojik nedenlere bağlı olarak oluşan, konuşma ritminin düzensizliği olarak da tanımlanan bir konuşma bozukluğudur. Gereğinden fazla duraksamalar, hece tekrarları veya cümleye başlayamama şeklinde oluşur. Bu kişiler genellikle çok başarılı olmakla birlikte kaygı ve konuşma korkusu taşırlar.
GECİKMİŞ KONUŞMA: Çocukların beklenen zamanda dil gelişimini tamamlamaması, kendini ifade etmede güçlük yaşaması gecikmiş konuşma veya bebeksi konuşma olarak da adlandırılır.
AFAZİ: Yetişkinlerde beyin travması veya felç sonrası da görülebilen bir konuşma bozukluğudur. Ayrıca dil gelişimi tamamlanmış olan çocuklarda da beyin sarsıntısı sonrası düşünceleri düzenleme, anlatma veya anlama zorluğu şeklinde de görülebilen söz yitimi olarak da adlandırılan bir konuşma bozukluğudur.
http://www.naturelpsikolojikdanismanlik.com/ Naturel Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi-GÖKTÜRK kurucusu Uzman Psikolog Kadriye Özpıranga Yürüt, 1990 yılında başladığı Hacettepe Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden 1994 yılında mezun oldu. Mezuniyetinden sonra çeşitli hastane ve klinik stajlarında ve eğitim araştırmalarında gönüllü olarak yer alarak, çok sevdiği mesleğinde her zaman yeniliklerin izleyicisi oldu. Yüksek lisansını Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde tamamladıktan sonra başladığı ve 16.yılını dolduran meslek yaşamını Klinik Psikoloji ve Özel Eğitim alanında yapmış olduğu çalışmalarla geçirdi.
Bahçelievler ve Gaziosmanpaşa’daki merkezlerimizden sonra 3. şubemiz olarak Göktürk’te faaliyete geçen merkezimizde Psikolog , Psikiyatrist, Çocuk Gelişim Uzmanı, Dil ve Konuşma Terapisti, Fizyoterapist, Refleksoloji Uzmanından oluşan geniş bir kadro ile hizmet vermekteyiz. Naturel Psikolojik Danışmanlık ve Eğitim Merkezi Pazar hariç haftanın tüm günleri hizmet vermektedir.
HİZMETLERİMİZ
PSİKOLOJİ TABANLI ÇALIŞMALARIMIZ
Hayatımızın her alanı bir döngüdür aslında ve bu döngü hissetmeyle başlar, farkındalıkla devam eder, temas ve doyumla son bulur. Amacımız hislerinizi geliştirerek, içgörünüzü ve farkındalıklarınızı artırmak ve ihtiyaçlarınızla temas etmenizi sağlamak ama bunu yaparken de hedefimiz kişiliğinizi değiştirmeye çalışmak değil, var olan hamuru terapist-danışan işbirliği ile yoğurarak en güzel şekile kavuşturmak.
Danışmanlık alanlarımızdan bazıları;
• Aile ve Evlilik Danışmanlığı
• Psikolojik Danışmanlık
• Depresyon
• Panik Atak
• Cinsel Problemler
• Yeme Bozuklukları
• Çocuk ve Ergen Danışmanlığı
• Sınav Stresi
• Değerlendirme ve Zeka Testleri
• Öğrenme Güçlüğü ve Disleksi
• Hiperaktivite ve Dikkat Eksikliği
• Psikodrama Grupları
BESLENME PROBLEMLERİ VE ÇÖZÜMLERİ
Şunu kabul edelim ki hiç kimsenin elinde sihirli bir değnek yok. Yıllardan beri özellikle medya da çıkan çeşitli formüllerle kilo vermenin yolları insanlara sunulmuş ve diyeti uygulayan kişiye porsiyon miktarları önerme mantığı ile kliolarından mutlu olmayan insanlar kobay olarak kullanılmışlardır. Bir hafta çıkan bir zayıflama formulünden sonra bu rejimi uygulayan kişi daha rejimin üçüncü dördüncü günü aynı gazetede yeni bir “mucize” formülle karşılaşabilmektedir.
Kilo almak veya alamamak durumu kişinin çevresindeki şartların değişmesi ile tetiklenir. Sosyal hayatında meydana gelen ani değişiklikler veya hayatın getirdiği bir takım durumlarda, eğer kişi bu söz konusu durumlara psikolojik olarak hazır değilse hormon salgılarında meydana gelen değişiklikler sonucu kilo almaya başlar. Genellikle günlük tükettiği besinleri aynı miktarda tüketse bile hormonlardaki değişiklikler sebebiyle beyni vücuda “depola” yani yağ oluştur emri verir. İç güdüsel olarak insan beyni hazırlıklı olmadığı bu değişikliklere karşı savunma refleksi olarak geliştirdiği bu yöntem ile depoladığı yağları daha sonra bu ani değişikliklerden kurtulma veya sorunlarla başa çıkma evresinde kullanmayı hedeflemektedir. Çok ender olsada psikolojik tabanlı iştahsızlık sebebi ile kilo kaybı da görülebilmektedir.
Alışkanlıklar insan haytına yön verir. Kişinin ne kadar sağlıklı ne kadar iyi alışkanlıkları varsa o kişinin mutlu ve huzurlu bir hayat geçirebileceği yönünde kuvvetli delillerimiz var demektir. Beslenme alışkanlığı adı üstünde bir alışkanlıktır ve değişebilir. Bu değişiklik iyiye ve kötüye doğru olabilir. Örneğin markette gıda alışverişi yaparken bize hükmeden beynimiz değil çoğu zaman beslenme alışkanlıklarımızdır. Uzmanların alışverişe tok karnına çıkın söyleminin altında yatan sebep de budur.
İnsan vucudundaki meydana gelen birçok rahatsızlığın psikolojik sebeblerden kaynaklandığı ispatlanmıştır. Kilo problemi ileriye dönük bir çok rahatsızlığın tetikleyicisi durumundadır. Psikolojik açıdan değerlendirilmemiş bir kişinin sadece diyet yaparak zayıflaması çok zordur. Çeşitli ilac ve şok yöntemlerle kişiler çok az miktarda verdikleri kiloları kısa zamanda fazlasıyla geri almaktadırlar.
Naturel Psikolojik Danışmanlık Merkezinde bizler konusunda uzman diyetisyen ve uzman psikolog işbirliği ile danışanlarımıza en uygun ve kişiye özel çözümleri üretip yapılan iyileştirme hamlelerini daha kalıcı kılıyoruz.
Bizimle görüşmeden gereksiz yere aç kalmayın!
DİL VE KONUŞMA BOZUKLUKLARI ÇALIŞMALARIMIZ
Psikolojik ve nörolojik tabanlı olabildiği gibi genllikle günlük hayatımızda kullandığımız televizyon, bilgisayar ve dijital oyunların olumsuz etkileri de özellikle çocuklarımızın fiziki ve mental gelişimini etkilemektedir. En fazla konuşma ve algılama bozuklukları olarak karşımıza çıkan bu problemlere zamanında müdahale edilmediği durumlarda otizme kadar giden çok tehlikeli bir yola girebilmektedir. Bebeklik çağlarından başlayarak alacağımız küçük ama etkili önlemlerle bu olumsuzlukların üstesinden gelinebilmektedir. Aldığımız önlemlere ramen okul çağına gelen veya okula devam eden çocuklarımızda, gençlerimizde ve hatta yetişkinlerde konuşma problemlerine rastlayabilmekteyiz. Sosyal hayata olumsuz etkisi sebebiyle konuşma problemleri başarının önünde bir engel olarak dikilmektedir. Etkili ve akıcı konuşmanın önemi okulda ve iş hayatında öne çıkmaktadır. Eğitimcilerimiz tüm yaştaki ihtiyaç sahiplerine bu bilinçle çalışıp dertlerinden kurtulmaları için onlara yardım etmektedirler.
KONUŞMA BOZUKLUĞU ÇEŞİTLERİ:
ARTKÜLASYON VEYA SESLETİM BOZUKLUĞU: Çocuk ana dilinin bağımsız veya birleşik seslerini doğru ve anlaşılır şekilde çıkarmıyorsa, çıkardığı sesler kendi yaşıtlarının çıkarması gereken seslerden farklılık gösteriyorsa bu konuşma bozukluğuna artkülasyon bozukluğu denir.
HIZLI ve KARMAŞIK KONUŞMA: Konuşmalar genelde düzensiz, karışık ve anlaşılır olmamakla birlikte kişi genelde yaptığı hatanın farkında olmaz. Kekemelikten farklı olarak bu kişilerde konuşma zorluğundan dolayı oluşan farklı yüz ve vücut hareketleri (tik diye de adlandırdığımız) yoktur.
KEKEMELİK: Genelde küçük yaşta psikolojik nedenlere bağlı olarak oluşan, konuşma ritminin düzensizliği olarak da tanımlanan bir konuşma bozukluğudur. Gereğinden fazla duraksamalar, hece tekrarları veya cümleye başlayamama şeklinde oluşur. Bu kişiler genellikle çok başarılı olmakla birlikte kaygı ve konuşma korkusu taşırlar.
GECİKMİŞ KONUŞMA: Çocukların beklenen zamanda dil gelişimini tamamlamaması, kendini ifade etmede güçlük yaşaması gecikmiş konuşma veya bebeksi konuşma olarak da adlandırılır.
AFAZİ: Yetişkinlerde beyin travması veya felç sonrası da görülebilen bir konuşma bozukluğudur. Ayrıca dil gelişimi tamamlanmış olan çocuklarda da beyin sarsıntısı sonrası düşünceleri düzenleme, anlatma veya anlama zorluğu şeklinde de görülebilen söz yitimi olarak da adlandırılan bir konuşma bozukluğudur.
BEDENSEL TABANLI ÇALIŞMALARIMIZ
Günlük hayatımızda farkında olmadan yaptığımız, gerek iş hayatımızın gerekse günlük ev yaşamımızın gerektirdiği bazı fiziksel aktivitelerin çokluğu veya azlığı zamanla vücudumuzda bazı deformasyonlara sebebiyet vermektedir. Bu deformasyonlara sahip kişiler günlük hayatımızda yazısı kötü olan bir ilkokul öğrencisi, sırt ve bel ağrılarından şikayetçi bir bilgisayar kullanıcısı veya fazla kilolarından şikayetçi obez bir çocuk olarak karşımıza çıkabilmektedir. Uyguladığımız fiziksel terapilerde kişilerin kendilerine has yaşamlarını göz önünde bulundurup kişilere özel çalışma yöntemleri oluşturmaktayız.
REFLEKSOTERAPİ: Destekleyici ya da tamamlayıcı tedavi dediğimiz tedaviler arasında yer almaktadır. Refleksoloji sinir noktalarını belirli tekniklerle uyarmanın ortaya elektrokimyasal mesajları çıkardığını bunun da nöronların yardımı ile vucumuzda ilgili organı uyardığını savunur. Bu etkileşim ile hedeflenen amaca ulaşılmaktadır. Refleksoloji temelde, özellikle ayak tabanı ve eldeki bazı noktalara uygulanan basınçlı noktasal masaj tekniğidir. Refleksoloji ile bel-sırt-boyun gibi vucut ağrıları, adet düzensizlikleri, kilo problemleri, alt ıslatma problemleri, depresyon, stres, yorgunluk, migren ve benzeri baş ağrıları, mide problemleri gibi ve benzeri yaşanan birtakım sıkıntıların çözümleri sağlanabilmektedir.
FİZYOTERAPİ MASAJI: Ağrılı veya kusurlu bölgelerde insan vucudunun uzun zamanda tamir edebildiği veya yönlendirme yapılmadan kendi kendini tedavi edemeyecek durumlarda uzman kişi olan fizyoterapist yardımıyla el masajı ve fizyoterapi egzersizleri ile iyileşmenin sağlanmasıdır.
Bilgi, sorularınız ve randevu almak için telefonumuz: 0 212 322 4783
Adres: Hacı Ahmet Caddesi Sadık Sokak No. 7/A Göktürk-Eyüp/İSTANBUL
Beyin damarlarının aniden tıkanması veya kanaması sonucunda vücudun bir yarısında ortaya çıkan felç tablosu, inme veya yarım felç olarak adlandırılır. Ortalama yaşam sürelerinin uzamasıyla birlikte, bu rahatsızlık daha fazla görülmeye başlanmıştır. Ülkemizde her yıl 100 bin e yakın inme vakası olduğu görülmektedir. Nadiren 15 – 45 yaş grubundaki kişilerde görülmekle birlikte daha çok ileri yaşlarda görülmektedir.
Felç durumunun oluşmasını iki ana başlık altında toplayabiliriz, bunlar,1) Damar tıkanmasına bağlı gelişen felç: Beyin damarlarının tıkanması sonucu o bölgedeki beyin dokusunun hasara uğramasıdır. Hastaların yaklaşık % 80’inde inmenin nedeni damar tıkanıklığıdır. Beyni besleyen damarlardan biri tıkanınca, beyin hücrelerine yeteri kadar kan ve oksijen gelemediği için çok kısa bir zaman sürecinde hücreler ölmeye başlar.2) Kanamaya bağlı gelişen felç: Genellikle yüksek tansiyonlu hastalarda veya beyninde baloncuk şeklinde damar genişlemesi olan kişilerde ani bir kanama ile ortaya çıkar. Kanama, beyin zarlarının arasında olabileceği gibi beynin ortalarında da olabilir. Önce şiddetli bir baş ağrısı, sonra da bilinç kaybıyla birlikte felç tablosu gelişir.Klinik belirtileri nelerdir?Beyinde hangi damarın ne ölçüde hasara uğradığına bağlı olarak inmede çeşitli klinik belirtiler ortaya çıkar. En önemli klinik bulgu, vücudun sağ veya sol yarısında kol ve bacağın birlikte felç olmasıdır. Hareket kaybının yanı sıra bilinç kaybı, algılama, duyu, konuşma, idrar kaçırma, görme bozuklukları ve hafıza kaybı gibi çok çeşitli bulgularda görülebilir.İnme olur olmaz gerekli muayene ve tetkikleri yapıp nedeni araştırılmalıdır. Tıkanmaya bağlı olayların bir kısmında ilk 3 – 4 saat içinde yapılacak müdahale ile tıkanıklığın giderilmesi ve beyin hasarının önlenmesi mümkündür. Kanamalı hastalarda ise durum çok acildir. Bir an önce kanamayı durdurucu tedaviye başlanmalı, gerekirse hasta operasyona yönlendirilmelidir.Risk faktörlerine dikkat!Görüldüğü gibi inme, ön planda hareket kaybı ile ortaya çıkmasına rağmen aslında beyindeki damar hasarının bir sonucudur. Bu nedenle, genel vücut sağlığını ve damar yapısını tehdit eden her türlü olumsuzluktan kaçınmak gerekir. Özellikle yüksek tansiyonu, şeker hastalığı ve kalp damar hastalığı olanların bu risk faktörlerine dikkatetmeleri gerekir. En önemli risk faktörleri şunlardır:1. Hipertansiyon: Kan basıcı yüksekliği, hem inme hem de kalp krizleri için çok önemli bir risk oluşturur. Bu nedenle, orta ve ileri yaştaki kişilerde düzenli olarak tansiyon ölçümü yapılmalı ve kan basıncı normal sınırlar içinde tutulmalıdır.2. Obezite yani şişmanlık ve beraberindeki kolesterol yüksekliği inme riskini artırır.3. Sigara: Beyin ve kalp damarları çok ince olduğundan sigaradan çok etkilenir veinme riskinin artmasına neden olur.4. Bedensel hareketin azlığı: Düzenli egzersiz yapılmaması inme ve kalp krizi riskini artırmaktadır.5. Alkol ve bazı ilaçlar: Alkol az miktarda alındığında damarları genişlettiği halde, fazla alınırsa damar yapısını bozabilir. Bazı ilaçlar da inme riskini artırdığından kontrolsüzilaç kullanmaktan kaçınılmalıdır.Bu faktörlerden başka, elbette ilerleyen yaşla birlikte ve ailesinde inme geçirenlerde, erkeklerde daha fazla olmak üzere risk artmaktadır. Ancak bunları değiştirmek elimizde olmadığından, önlenebilen risk faktörlerini dikkate almak gerekir.Doğru Fizik Tedavi ve Rehabilitasyonun önemi;Rehabilitasyonun amacı hastanın bedensel kayıplarını azaltıp fonksiyonel kapasitesini çoğaltmak, günlük aktivitelerinde bağımsız olmasını sağlayıp yaşam kalitesini artırmaktır. Uygun hastalarda eski mesleğine dönebilmesi veya yeni bir iş sahibi olması da hedeflenir. Bu hedeflere ulaşabilmek için hastanın uzmanlaşmış bir ekip ve yeterli donanıma sahip bir rehabilitasyon merkezinde tedavi ve rehabilite edilmesi çok önemlidir. Hastaların rehabilitasyon tedavisiyle birlikte merkezde hidroterapist eşliğinde hastaya özel hizmet veren havuz tedavisiyle (arjo tedavi havuzu) desteklenerek daha iyi gelişmeler kaydedilmesi hedeflenmektedir.İnme geçiren hastalarda rehabilitasyon uzun sürebilir. Programa hastanın istekle katılması ve ailesinin de bunun önemini bilmesi gerekir. Önce hastanın temel ihtiyaçlarını giderebilecek hareketleri yeniden kazanması hedeflenir. Yeme içme, giyinme soyunma, tuvalet temizlik faaliyetlerindeki gelişmeler yakından izlenir.Oturma ve ayakta durma dengesi gelişen hastalarda yürüme eğitimine başlanır.
Felç (inme) nedir ve nasıl oluşur.
Beyin damarlarının aniden tıkanması veya kanaması sonucunda vücudun bir yarısında ortaya çıkan felç tablosu, inme veya yarım felç olarak adlandırılır. Ortalama yaşam sürelerinin uzamasıyla birlikte, bu rahatsızlık daha fazla görülmeye başlanmıştır. Ülkemizde her yıl 100 bin e yakın inme vakası olduğu görülmektedir. Nadiren 15 – 50 yaş grubundaki kişilerde görülmekle birlikte daha çok ileri yaşlarda görülmektedir.
Felç durumunun oluşmasını iki ana başlık altında toplayabiliriz, bunlar:
1) Damar tıkanmasına bağlı gelişen felç: Beyin damarlarının tıkanması sonucu o bölgedeki beyin dokusunun hasara uğramasıdır. Hastaların yaklaşık % 80’inde inmenin nedeni damar tıkanıklığıdır. Beyni besleyen damarlardan biri tıkanınca, beyin hücrelerine yeteri kadar kan ve oksijen gelemediği için çok kısa bir zaman sürecinde hücreler ölmeye başlar.
2) Kanamaya bağlı gelişen felç: Genellikle yüksek tansiyonlu hastalarda veya beyninde baloncuk şeklinde damar genişlemesi olan kişilerde ani bir kanama ile ortaya çıkar. Kanama, beyin zarlarının arasında olabileceği gibi beynin ortalarında da olabilir. Önce şiddetli bir baş ağrısı, sonra da bilinç kaybıyla birlikte felç tablosu gelişir.
Klinik belirtileri nelerdir?
Beyinde hangi damarın ne ölçüde hasara uğradığına bağlı olarak inmede çeşitli klinik belirtiler ortaya çıkar. En önemli klinik bulgu, vücudun sağ veya sol yarısında kol ve bacağın birlikte felç olmasıdır. Hareket kaybının yanı sıra bilinç kaybı, algılama, duyu, konuşma, idrar kaçırma, görme bozuklukları ve hafıza kaybı gibi çok çeşitli bulgular
da görülebilir.
İnme olur olmaz gerekli muayene ve tetkikleri yapıp nedeni araştırılmalıdır. Tıkanmaya bağlı olayların bir kısmında ilk 3 – 4 saat içinde yapılacak müdahale ile tıkanıklığın giderilmesi ve beyin hasarının önlenmesi mümkündür. Kanamalı hastalarda ise durum çok acildir. Bir an önce kanamayı durdurucu tedaviye başlanmalı, gerekirse hasta operasyona yönlendirilmelidir.
Risk faktörlerine dikkat!
Görüldüğü gibi inme, ön planda hareket kaybı ile ortaya çıkmasına rağmen aslında beyindeki damar hasarının bir sonucudur. Bu nedenle, genel vücut sağlığını ve damar yapısını tehdit eden her türlü olumsuzluktan kaçınmak gerekir. Özellikle yüksek tansiyonu, şeker hastalığı ve kalp damar hastalığı olanların bu risk faktörlerine dikkat
etmeleri gerekir. En önemli risk faktörleri şunlardır:
1. Hipertansiyon, Kan basıcı yüksekliği, hem inme hem de kalp krizleri için çok önemli bir risk oluşturur. Bu nedenle, orta ve ileri yaştaki kişilerde düzenli olarak tansiyon ölçümü yapılmalı ve kan basıncı normal sınırlar içinde tutulmalıdır.
2. Obezite yani şişmanlık ve beraberindeki kolesterol yüksekliği inme riskini artırır.
3. Tütün mamülü ürünlerin beyin ve kalp damarları üzerine çok zararlı etkisi vardır. Bu bölgelerdeki damarlar çok ince olduğundan tıkanmaya çok müsaittir ve bu durum da inme riskinin artmasına neden olur.
4. Bedensel hareketin azlığı ve düzenli egzersiz yapılmaması inme ve kalp krizi riskini artırmaktadır.
5. Alkol ve bazı ilaçlar: Alkol az miktarda alındığında damarları genişlettiği halde, fazla alınırsa damar yapısını bozabilir. Bazı ilaçlar da inme riskini artırdığından kontrolsüz ilaç kullanmaktan kaçınılmalıdır. Alkolün genelde tüm vücuda zararı olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır.
Bu faktörlerden başka, elbette ilerleyen yaşla birlikte ve ailesinde inme geçirenlerde, erkeklerde daha fazla olmak üzere risk artmaktadır. Ancak bunları değiştirmek elimizde olmadığından, önlenebilen risk faktörlerini dikkate almak gerekir.
Doğru Fizik Tedavi ve Rehabilitasyonun önemi;
Rehabilitasyonun amacı hastanın bedensel kayıplarını azaltıp fonksiyonel kapasitesini çoğaltmak, günlük aktivitelerinde bağımsız olmasını sağlayıp yaşam kalitesini artırmaktır. Uygun hastalarda eski mesleğine dönebilmesi veya yeni bir iş sahibi olması da hedeflenir. Bu hedeflere ulaşabilmek için hastanın uzmanlaşmış bir ekip ve yeterli donanıma sahip bir rehabilitasyon merkezinde tedavi ve rehabilite edilmesi çok önemlidir. Hastaların rehabilitasyon tedavisiyle birlikte merkezde hidroterapist eşliğinde hastaya özel hizmet veren havuz tedavisiyle (arjo tedavi havuzu) desteklenerek daha iyi gelişmeler kaydedilmesi hedeflenmektedir.
İnme geçiren hastalarda rehabilitasyon uzun sürebilir. Programa hastanın istekle katılması ve ailesinin de bunun önemini bilmesi gerekir. Önce hastanın temel ihtiyaçlarını giderebilecek hareketleri yeniden kazanması hedeflenir. Yeme içme, giyinme soyunma, tuvalet temizlik faaliyetlerindeki gelişmeler yakından izlenir. Oturma ve ayakta durma dengesi gelişen hastalarda yürüme eğitimine başlanır.
Felç (inme) nedir ve nasıl oluşur.
Beyin damarlarının aniden tıkanması veya kanaması sonucunda vücudun bir yarısında ortaya çıkan felç tablosu, inme veya yarım felç olarak adlandırılır. Ortalama yaşam sürelerinin uzamasıyla birlikte, bu rahatsızlık daha fazla görülmeye başlanmıştır. Ülkemizde her yıl 100 bin e yakın inme vakası olduğu görülmektedir. Nadiren 15 – 50 yaş grubundaki kişilerde görülmekle birlikte daha çok ileri yaşlarda görülmektedir.
Felç durumunun oluşmasını iki ana başlık altında toplayabiliriz, bunlar:
1) Damar tıkanmasına bağlı gelişen felç: Beyin damarlarının tıkanması sonucu o bölgedeki beyin dokusunun hasara uğramasıdır. Hastaların yaklaşık % 80’inde inmenin nedeni damar tıkanıklığıdır. Beyni besleyen damarlardan biri tıkanınca, beyin hücrelerine yeteri kadar kan ve oksijen gelemediği için çok kısa bir zaman sürecinde hücreler ölmeye başlar.
2) Kanamaya bağlı gelişen felç: Genellikle yüksek tansiyonlu hastalarda veya beyninde baloncuk şeklinde damar genişlemesi olan kişilerde ani bir kanama ile ortaya çıkar. Kanama, beyin zarlarının arasında olabileceği gibi beynin ortalarında da olabilir. Önce şiddetli bir baş ağrısı, sonra da bilinç kaybıyla birlikte felç tablosu gelişir.
Klinik belirtileri nelerdir?
Beyinde hangi damarın ne ölçüde hasara uğradığına bağlı olarak inmede çeşitli klinik belirtiler ortaya çıkar. En önemli klinik bulgu, vücudun sağ veya sol yarısında kol ve bacağın birlikte felç olmasıdır. Hareket kaybının yanı sıra bilinç kaybı, algılama, duyu, konuşma, idrar kaçırma, görme bozuklukları ve hafıza kaybı gibi çok çeşitli bulgular
da görülebilir.
İnme olur olmaz gerekli muayene ve tetkikleri yapıp nedeni araştırılmalıdır. Tıkanmaya bağlı olayların bir kısmında ilk 3 – 4 saat içinde yapılacak müdahale ile tıkanıklığın giderilmesi ve beyin hasarının önlenmesi mümkündür. Kanamalı hastalarda ise durum çok acildir. Bir an önce kanamayı durdurucu tedaviye başlanmalı, gerekirse hasta operasyona yönlendirilmelidir.
Risk faktörlerine dikkat!
Görüldüğü gibi inme, ön planda hareket kaybı ile ortaya çıkmasına rağmen aslında beyindeki damar hasarının bir sonucudur. Bu nedenle, genel vücut sağlığını ve damar yapısını tehdit eden her türlü olumsuzluktan kaçınmak gerekir. Özellikle yüksek tansiyonu, şeker hastalığı ve kalp damar hastalığı olanların bu risk faktörlerine dikkat
etmeleri gerekir. En önemli risk faktörleri şunlardır:
1. Hipertansiyon, Kan basıcı yüksekliği, hem inme hem de kalp krizleri için çok önemli bir risk oluşturur. Bu nedenle, orta ve ileri yaştaki kişilerde düzenli olarak tansiyon ölçümü yapılmalı ve kan basıncı normal sınırlar içinde tutulmalıdır.
2. Obezite yani şişmanlık ve beraberindeki kolesterol yüksekliği inme riskini artırır.
3. Tütün mamülü ürünlerin beyin ve kalp damarları üzerine çok zararlı etkisi vardır. Bu bölgelerdeki damarlar çok ince olduğundan tıkanmaya çok müsaittir ve bu durum da inme riskinin artmasına neden olur.
4. Bedensel hareketin azlığı ve düzenli egzersiz yapılmaması inme ve kalp krizi riskini artırmaktadır.
5. Alkol ve bazı ilaçlar: Alkol az miktarda alındığında damarları genişlettiği halde, fazla alınırsa damar yapısını bozabilir. Bazı ilaçlar da inme riskini artırdığından kontrolsüz ilaç kullanmaktan kaçınılmalıdır. Alkolün genelde tüm vücuda zararı olduğu bilimsel olarak ispatlanmıştır.
Bu faktörlerden başka, elbette ilerleyen yaşla birlikte ve ailesinde inme geçirenlerde, erkeklerde daha fazla olmak üzere risk artmaktadır. Ancak bunları değiştirmek elimizde olmadığından, önlenebilen risk faktörlerini dikkate almak gerekir.
Doğru Fizik Tedavi ve Rehabilitasyonun önemi;
Rehabilitasyonun amacı hastanın bedensel kayıplarını azaltıp fonksiyonel kapasitesini çoğaltmak, günlük aktivitelerinde bağımsız olmasını sağlayıp yaşam kalitesini artırmaktır. Uygun hastalarda eski mesleğine dönebilmesi veya yeni bir iş sahibi olması da hedeflenir. Bu hedeflere ulaşabilmek için hastanın uzmanlaşmış bir ekip ve yeterli donanıma sahip bir rehabilitasyon merkezinde tedavi ve rehabilite edilmesi çok önemlidir. Hastaların rehabilitasyon tedavisiyle birlikte merkezde hidroterapist eşliğinde hastaya özel hizmet veren havuz tedavisiyle (arjo tedavi havuzu) desteklenerek daha iyi gelişmeler kaydedilmesi hedeflenmektedir.
İnme geçiren hastalarda rehabilitasyon uzun sürebilir. Programa hastanın istekle katılması ve ailesinin de bunun önemini bilmesi gerekir. Önce hastanın temel ihtiyaçlarını giderebilecek hareketleri yeniden kazanması hedeflenir. Yeme içme, giyinme soyunma, tuvalet temizlik faaliyetlerindeki gelişmeler yakından izlenir. Oturma ve ayakta durma dengesi gelişen hastalarda yürüme eğitimine başlanır.
Özel Beyaz Değişimler Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinde Felç sonrası rehabilitasyon hizmetlerinde uzman fizyoterapist kadromuzla hastalarımıza hizmet vermekteyiz.
Özel Beyaz Değişimler Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezindeki hidroterapi havuzumuzda yazın ve kışın aynı su sıcaklık seviyesini koruyan ve havuz suyunu sürekli olarak temizleyen bir sistemi devreye aldık. Kışın bu soğuk günlerinde bile çocuklarımız hiç etkilenmeden havuzumuzdan yararlanmaktadırlar. Kışın ortasında da havuz keyfini yaşamak isteyen çocuklarımızı havuzumuza bekliyoruz.